4.3 ALTINCI KOĞUŞ

Sorgusu biten Aztekli, hiçbir sebep gösterilmeksizin demir parmaklıklar ardına atılmış. Zaten Aztekli de içeri atılmaktan kurtulmak adına geçerli bir sebep gösterememiş. Şehirde onu tanıyan kimse olmadığı için de olağan şüpheliler arasında başı çekenlerdenmiş. Kısacası Aztekli’yi içeri tıkmışlar. Ne bir yedek donu, ne de okuyacak bir kitabı varmış yanında. İsyanını kaale alacak kimse olmadığından susup oturmuş.

Akşama doğru nezarethanenin kapısı açılmış ve içeri elinde tepsiyle bir asker girmiş. Mahkumların yemeklerini birer birer demir parmaklıkların önüne bırakmaya başlamış. Yemekte hamamböceği peltesiyle yılan balığı çorbası varmış. Mahkumlardan biri “Yemeyin bunları! Bu şerefsizler bizi zehirlemeye çalışıyor!” diye bağırmış. O sırada nezarethane kapısından başka bir asker girmiş. İçeri giren asker Finduk’muş. Bağıran adamın koğuşunun önüne gitmiş ve hançerini çıkarmış. Yemekleri dağıtan asker durumu görünce elindeki tepsiyi yere bırakıp Finduk’un yanına varmış ve “O buranın daimi mahkumudur. 34 senedir burada yatıyor. Her yemekte böyle bağırır. Sonra da sanki kendi söylememiş gibi oturup yemeğini yer. Rahat bırak onu.” demiş.

FİNDUK: 34 senedir burada yattığına göre ağır bir suç işlemiş olmalı. Suçu nedir?

ASKER: Bildiğim kadarıyla işlediği ağır bir suç yok.

FİNDUK: Neden 34 senedir burada tutuluyor o zaman?

ASKER: Çünkü o bir deli. Onun delirdiği zamanlarda şehirde deli hastanesi yokmuş. Sokakta yürürken insanların yüzüne bakıp, “Aşağılık herifler!” diyip tükürüyormuş. Zapt edemedikleri için çareyi kodese tıkmakta bulmuşlar.

FİNDUK: Şimdi deli hastanesi var mı peki?

ASKER: Var tabii olmaz mı. Kocaman bir hastanemiz var. Yollarımız da düzeldi.

FİNDUK: Ne güzel.

Bu sırada askerin önünde bıraktığı tepsiden bir istihkak fazla alıp yatağının altına gizleyen Aztekli, konuşulanları dinliyormuş. Yan koğuşunda bir delinin yattığını öğrenmiş olması, onu bir yandan rahatlatmış bir yandan da huzursuz etmiş. Deliyi delirtip bir kaos çıkarabilir ve hapisten kaçabilirmiş ancak bu planı yapabilmesi için en az birkaç hafta boyunca gözlem yapması gerektiğinin farkındaymış. Etrafına şöyle bir bakmış. Çıkış kapısına uzakmış. Bulunduğu koğuş yedinci koğuşmuş.

Yemekleri dağıtan asker, son koğuşa geldiğinde yemeğin yetmediğini fark etmiş. “Herhalde eksik verdiler” diye düşünüp bir istihkak daha getirmek üzere nezarethaneden ayrılmış. Finduk hala delinin koğuşunun önünde duruyormuş. Deliye “Adın ne senin?” diye sormuş. Deli cevap vermemiş. Koridorun sonundaki koğuşta yemeğini bekleyen adam “Kendisinden başka kimseyle konuşmaz o. Boşuna uğraşma.” diye seslenmiş Finduk’a. Deli, son 14 senedir kimseyle diyalog kurmamış. Arada sırada kendi kendine konuştuğu oluyormuş. Bir de yemek geldiğinde “Yemeyin!” diye bağırıyormuş. Yemeğini bekleyen mahkum ise şehrin yerlilerindenmiş. 4 sene önce hükümet karşıtı tabletler yazmaktan 6 ay yatıp çıkmış. Şu an orada bulunma sebebi ise askerler dükkanını kontrole geldiğinde dükkanda olmamasıymış. Aynı zamanda bu tutsak, yemek getiren askerin abisiymiş.

AZTEKLİ: Sen beni tutuklayan askersin. Neden buradayız?

FİNDUK: Bazen ben de neden burada olduğumu kendime soruyorum ama cevap veremiyorum ihtiyar.

AZTEKLİ: Bırak şimdi felsefeyi delikanlı. İyi bir insana benziyorsun. İçinde yaşattığın acılar yüzüne yansıyor. Senin sorunların zamanla çözülür. Ama bana şu an yardımın gerek. Ben suçsuzum.

Finduk “Aslında kralın ortadan kaybolmasına sevinmedim değil” diyince bütün koğuş Finduk’a dikkat kesilmiş. O ana kadar kralın kaybolduğundan hiçbirinin haberi yokmuş. Nezarethanede fısıltılar başlamış. Finduk bir anlık boşboğazlığının farkına varınca agresifleşmiş. “Eğer bunu öğrendiğinizi belli ederseniz hepinizi teker teker öldürürüm.” demiş. Aztekli, Finduk’un kafasının karışık olduğunu anlayınca onu muhabbete tutup kanına girmiş. Bu sırada nezarethanenin kapısı tekrar açılmış ve asker elindeki tek istihkakı abisinin koğuşunun önüne bırakıp çıkış kapısına yönelmiş. Finduk’a dönüp “Sen gelmiyor musun?” diye sormuş. Deliyle konuşmaya çalışıyormuş numarası yapan Finduk “Ben biraz daha kalacağım.” diye cevap vermiş. Asker “O konuşmaz.” demiş ve dışarı çıkıp ardından kapıyı çekmiş.

Mahkumlarla tekrar baş başa kalan Finduk, Aztekli’yle muhabbetine devam etmiş. Üvey babasının, öz babasını canlı canlı kızgın yağda kızartarak öldürmesinden bahsetmiş. Aztekli de karar mekanizması zayıflayan Finduk’u “Kralı bulmanızda yardımcı olabilirim” diye zarflıyormuş. Yaklaşık bir saat muhabbet ettikten sonra Finduk, tekrar geleceğini söyleyerek nezarethaneyi terk etmiş. Gece olunca Aztekli koğuştaki yatağının altından çaldığı istihkakı çıkarıp deliyle paylaşmış. Yemeğini bitirdikten sonra yatağına uzanıp gözlerini kapatmış. O sırada deli kısık sesle sayıklamaya başlamış. Aztekli, nezarethane sessiz olduğu için ister istemez delinin söylediklerini işitiyormuş. Finduk’un anlattığı bronz boğa hikayesinden etkilenen deli “Bı-bı-bı..Bronz boğa…Kı-kı-kı..Kızgın yağ…Dı-dı-dı..Dardanelya…” diye sayıklıyormuş. Aztekli’nin aklına bir fikir gelmiş. Yatağından doğrulup deliye yaklaşmış ve “Adın ne?” diye sormuş. Deli, “Dı-dı-dı-Dmitriç…Ivan Dmitriç” diye yanıtlamış.

Değerlendirme: 10 / 10.
Gösterilecek yorum yok.

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑