
Teknenin üstüne çıkan Comandante, kaptanı görünce duraksamış ve o da kılıcına sarılmış. “Merak etme. Sana zarar vermeye gelmedim. Tipin, giyimin kuşamın bizim topraklardan. Ne işin var burada?” diye seslenmiş Comandante. Kaptan Black, Comandante’nin onunla aynı dili konuşmasına şaşırmış. “Acaba fırtınadan sonra geriye mi sürüklendim” diye geçirmiş aklından. Ama takvime göre fırtınanın üzerinden sadece bir gün geçmiş. Bir günde kendi topraklarına ne kadar yaklaşabilirmiş ki. Kaptan Black iyice delirdiğini düşünmüş. Beyin sarsıntısından uyandıktan sonra balığın dile gelmesi ve hemen sonrasında karşılaştığı ilk insanın onunla aynı dili konuşması kaptana hayli fazla gelmiş. Masanın çekmecesini çekmiş ve içinde kendi yaptığı viski bulunan matarasını çıkarmış. Matarayı kafasına dikmiş. Bu sırada Comandante, Kaptan Black’i izliyormuş. Adamın şaşırdığını anlamış ama ne denli şaşırdığını tahmin bile edemezmiş. Elini kılıcından çekmiş ve kaptan köşküne çıkan merdivenlere doğru yürümeye başlamış. Kaptan Black hızlıca merdivenleri inmiş.
K. BLACK: Neresi burası? Neredeyim ben?
COMANDANTE: Anadolu topraklarındasın. Buranın tam olarak neresi olduğunu biz de bilmiyoruz. Biraz ileride ufak bir kasaba var. Seni buraya kim gönderdi?
K. BLACK: Buraya kendim geldim. Venezuela’da bir liman kentinde yaşıyordum. Balıkçılık yapıyordum. Bazen de Küba’ya kaçak yolcu geçiriyordum. Limanda bir de balık restoranım var. Bir akşam restorana girdiğimde iki yabancı gördüm. Onlarla tanıştıktan sonra bana karşıya geçmek istediklerini söylediler. Ben de hasta olan balığımı kurtarırlarsa onları karşıya geçirebileceğimi söyledim. Balığımı kurtardılar. Yanlarında taşıdıkları bir salyangoz da ameliyata yardım etti. Onları karşıya geçirdikten sonra içimden bir his oradan ayrılmam gerektiğini söyledi. Her şeyi çocuğuma bıraktım. Kendime doğudan gelen bir tekne aldım ve limandan ayrıldım.
Milena, teknenin dibinde gizlice onları dinliyormuş. Ameliyata bir salyangozun yardım ettiğini duyunca, karşıya geçirdiği yabancıların Buffalo Joe ile Aztekli olduğunu anlamış. Düşman ajanlarından ve suikastçilerden saklanan Comandante ise kaptanın anlattıklarına rağmen ona şüpheyle yaklaşıyormuş. Bir anda teknesiyle ortaya çıkan bir Güney Amerikalı’ya hemen güvenmesi olası bir durum değilmiş. Bu yüzden kaptanı gemisinde bırakmaktansa kamp yaptıkları yerde gözetim altında tutmanın daha doğru olacağını düşünmüş. Kaptana kendisini takip etmesini söylemiş.
Tekneden aşağı indiklerinde Milena’yı görmüşler. Comandante “Ben sana kamp yerini terk etme demedim mi” dercesine bakmış Milena’ya. Milena da “Başımın çaresine bakabilirim” dercesine cevaplamış gözleriyle. Ateşin başına geçmişler. Comandante ateşi canlandırmış. Milena, Comandante’ye dönüp “Karşıya geçirdiği iki yabancı bizimkiler. Küba’ya varmayı başarmışlar. Malahida’yı bulmaları da zor olmamıştır.” demiş. Comandante, Milena’nın nasıl bu kadar emin olduğu sormuş.
MİLENA: Aztekli’nin cebine bir paket vanilin koymuştum. Koyduğum vanilin, ısıl işlem görmeden bir insanın vücuduna girerse o insanı, gen dizilimi en yakın canlı kimse ona dönüştürüyor. Buffalo Joe benimle satranç oynarken masaya bir salyangoz düşmüştü. Joe’ya hamleyi gösterip satranç tahtasını terk etti. O zaman anlayamamıştım. Ama şu an anlıyorum. Aslında iki değil, üç kişiler.
K. BLACK: O salyangozda bir şeyler olduğundan emindim. Antenleriyle balığıma dikiş attı. İnsan zekasına sahip bir salyangozdu.
COMANDANTE: Hazırlıkları hızlandırmalıyız. Burada çok fazla oyalandık. Anadolu’daki bağlantılarımızla iletişime geçmeliyiz. Kaptan… Sen bize yardım edebilirsin. En azından ilerideki ufak kasabaya git ve oradaki durumu kontrol et. Peşimizde hem ajanlar hem de katiller var. Güvenliği elden bırakmamalıyız.
Comandante ve Milena, neden ve nasıl Anadolu’da olduklarını kısaca kaptana anlatmışlar. Kaptan’a, Küba’ya götürdüğü iki yabancı ve bir salyangozun, dünyanın gidişatının değişmesinde önemli bir rol oynayacağını söylemişler. Sadece Amerika’da değil, dünyanın çoğu yerinde kötülük kazanmak üzereymiş. Hayatı boyunca hep yardımsever bir insan olan Kaptan Black, onlara yardım edeceğini söylemiş. Teknesini denize indirip emekli sahil kasabasına yanaştırmış. Kasaba halkı kaptanı coşkuyla karşılamış. Kaptan neye uğradığını şaşırmış. Karşılaştığı ufak topluluğun yarattığı büyük coşkudan korktuğu için teknesinden inmeye çekinmiş. Yerli halk, yıllar önce sefere çıkan genç kaptanlarının döndüğünü sanmışlar. Çünkü tekne, genç kaptanları Mürsel Paşa’nın teknesiymiş. Kaptan Black, insanların mutlu suratını görünce korkusunu yenmiş ve tekneden inmiş. İnsanlar, Kaptan’ın eline ayağına sarılmış, “Hoşgeldin Mürsel Paşa!” diye bağırıyorlarmış. Kaptan Black’in gelişinden sonra kasabanın adı Karamürsel olmuş.