CUMA VAKTİ

Buffalo Joe bir sigara yakmış ve denize dalmış. Aztekli ile Reis Salyangözü, dedemin anlattıklarından çok etkilenmiş. İkisi de dedemin yolculuk anılarının hepsini bildiğini sanıyormuş. Dedem, Senti’yi bunca yıl kalbinde saklamış. Hiç kimseye ondan bahsetmemiş. “Peki ya sonra?” diye sormuş Reis Salyangözü. “Sonrası ne olacak. Senti’den önce ne yapıyorsam onu yapmaya devam ettim. Gezgin olarak yaşadım. Sonrasını biliyorsunuz.” diye yanıtlamış dedem. Aztekli, Milena hakkında sorular sormamak için kendini zor tutuyormuş. Reis, konuyu dağıtmak için: “Washington’a nasıl gideceğiz?” demiş.

BUFFALO JOE: Öncelikle önümüzde duran denizi aşmamız gerek. Bir sal yapabiliriz ama hiçbirimizin denizler hakkında tecrübesi yok. Eğer dalgalar yükselirse, bu ölümümüz demek.

REİS: Bizi götürecek birini bulmamız lazım.

AZTEKLİ: Her zaman Veneuzela’daki kadar şanslı olamayız. Orada biz kaptanı değil, kaptan bizi bulmuştu.

BUFFALO JOE: Bize Washington’ın nerede olduğunu bilen biri gerek. Bir kıyıya varmak elbette önemli. Ama bizim Washington’a yakın bir kıyıya çıkmamız lazım. Kral Pedro’nun haberi Washington’a ulaşmadan oraya varmalıyız.

Bu sırada dedemlerden biraz uzakta tek başına oturan evsiz adam ayaklanıp dedemlerin yanına gelmiş ve ateşin başında dikilmiş. Dedemler, adamın ısınmak için geldiğini düşünmüşler ve orada durmasına ses etmemişler. Ellerini ateşe tutan adam bir süre sonra “Washington dediğinizi duydum.” demiş ve devam etmiş:

“Buraya çok uzaklardan geliyorum. Yaptığım yelkenliyle dünyayı keşfetmek için kendi topraklarımdan ayrıldım. Cebelitarık Boğazı’nı geçtikten sonra uçsuz bucaksız sularda ilerledim. Çok uzun bir süre karayı göremedim. İrili ufaklı adalarda durup  keşfe çıkıyordum. Bazı günler akıl almaz fırtınalar oluyordu. Şanslıysam bir ada buluyordum ve adaya sığınıyordum. Bu şekilde ilerleyerek ana karaya ulaştım. Daha önce rastlamadığım bir coğrafyaydı. Su, bazı yerlerde içerilere kadar ilerlemişti. Bir burun dolaştım ve geniş bir boğazdan geçerek körfeze girdim. Çok geçmeden sahil güvenlik etrafımı çevirdi. Ne olduğu anlayamamıştım. Yelkenlime el koydular. Beni de hapse attılar. Dillerini bilmediğim için anlaşamıyorduk. Bu yüzden uzun bir süre hapiste kaldım. Ne derdimi anlatabiliyordum ne de sordukları soruları yanıtlayabiliyordum. Hapiste geçirdiğim sürede dillerini öğrendim. Derdimi anlatacak seviyeye geldiğimde, hakim karşısına çıkmayı talep ettim. Talebim kabul edildi ve derdimi anlattım. Hakim serbest bırakılmamı uygun görmedi. Beni Washington Açık Cezaevi’ne gönderdi. O zaman Washington’da olduğumu öğrendim. Artık tarihin ne olduğunu, hangi günde olduğumuzu bilmez haldeydim. Açık cezaevindeyken gündüzleri kamu hizmeti yapıyorduk. Cuma günleri kimseye çaktırmadan namaza kaçıyordum. Uzun bir süre bu durum böyle devam etti. Beni oraya atıp unutmuşlardı. Hakimle görüşme taleplerim kulak arkası ediliyordu. Kaçmayı denemek imkansızdı. Çünkü uzun bir zincirle ayak bileğimden bir ağaca bağlıydım. Hareket alanım, zincirin uzunluğu yarıçapında bir daireydi. Zincirler kısa değildi, ama hiçbir şekilde sökülmüyorlardı. Mahkumların hareket alanlarının birbiriyle kesişmemesine özen gösterilmiş gibiydi. Nadiren kesişen daireler olsa da genel olarak herkes kendi hareket alanındaki temizlikten sorumluydu. Bazı geceler uykumuzdan uyandırılıp sokaklardaki çöpleri gardiyanlar gözetiminde temizliyorduk. Washington sokaklarını da o gecelerde öğrendim. Yine bir cuma günü kendi mıntıkamı temizlerken bir yandan da cumayı kaçırmamak için güneşin pozisyonunu kontrol ediyordum. Cuma vakti geldiğinde her zaman olduğu gibi bir kuytuya çekilip namaz kılmaya başladım. Tam secdedeyken bir gardiyan beni yakaladı ve ensemden tuttuğu gibi hakimin karşısına çıkardı. Hakim, “Sürün şu kıymet bilmez kahpeyi değerli topraklarımızdan!” diye bağırdı. Kalkan ilk gemiye bindirildim. O gemi Küba’ya gidiyormuş. O gün bugündür buradayım. O gün bugündür de kendime yeni bir yelkenli yapıyorum. Siz de yardım ederseniz daha hızlı tamamlayabilirim. Böylece sizin Washington’a ulaşmanızı sağlayabilirim.”

Hikayeyi dinleyen üçlü, şaşkınlık ve mutluluk içerisindeymiş. Buffalo Joe, Aztekli’ye dönüp “Her zaman Venezuelada’ki kadar şanslı olamayız, evet. Ama bazen Venezuela’daki kadar şanslı olabiliriz.” demiş. Daha dedemin anlattığı hikayenin etkisinden kurtulamadan evsiz adamın hikayesine maruz kalan Aztekli iyice afallamış. “Adın ne senin?” diye sormuş evsiz adama. Evsiz adam cevaplamış: “Mürsel Paşa.”

Değerlendirme: 10 / 10.
Gösterilecek yorum yok.

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑