DEVRİM ATEŞİ

Buffalo Joe ile Aztekli hız kesmeden ormanda ilerlemeye devam etmişler. Kral Pedro’nun ortadan kaybolmasının ardından kontrolü kaybeden yönetim, mahkumların çıkardığı isyandan sonra iyice afallamış. Danışmanlar çaresizmiş. Dedemlerin peşine yalnızca iki atlı asker göndermişler. Onlar da bir süre sonra geri dönmüşler. Dedem ile Aztekli, karşılaştıkları ilk yerleşim yerinde mola vermişler. Ufak bir köydelermiş. Yerli halk onları pek umursamamış. Onlar da yerlilerle pek muhattap olmamışlar. Rastladıkları köyde, dünyanın en tepkisiz topluluğu yaşıyormuş. Köyün kuyusunun yanında, kuyuya bağlı bir at duruyormuş. Dedem gidip atın bağını çözmüş. Aztekli ile birlikte ata binip köyden ayrılmışlar. Kimse tepki göstermemiş. Aztekli, geliyorlar mı diye arkasına dönüp bakmış ama gelen giden yokmuş. Kuzeye doğru yollarına devam etmişler. Uzun bir süre ilerledikten sonra karşılarına çıkan tepeyi tırmanmışlar ve deniz gözükmüş. Denizin kenarında ufak bir liman kenti varmış. Tepeden inip şehre ulaşmışlar. Güneş batmak üzereymiş. Plaja gidip misinayla birkaç tane kıyı balığı yakalamışlar. Ateş yakıp balıkları pişirmişler ve karınlarını doyurmuşlar. Reis Salyangözü kumsalda geziniyormuş. Dedem bir sigara sarmış ve yakmış. Uzaklara dalıp “Washington’un neresi olduğunu bile bilmiyoruz. Nasıl ulaşacağız?” diye sormuş Aztekli’ye. Esaretten kurtulduktan sonra ilk kez kıçı yer gören Aztekli de Washington’un neresi olduğunu bilmiyormuş. Meksikalı olduğu için Washington’a daha yakınmış ve daha önce birkaç kez işittiği bir şehirmiş. Ama nerede olduğuna dair hiçbir fikri yokmuş. Aztekli, “Krala ne oldu?” diyerek soruya soruyla karşılık vermiş. Dedem, kralı nasıl yakaladıklarını anlatmış ve öldüğünü söylemiş. O sırada Reis Salyangözü gezintisinden dönmüş. Geizinirken karnını da doyuran Reis’in keyfi yerindeymiş. Ateşi izlerken aklına Milena ile ilk karşılaştıkları sahne gelmiş. Dedemin ellerinden çıkan alev toplarını hatırlamış. Antenlerini dedeme doğru çevirmiş ve “Hey Buffalo Joe! Ellerinden alev çıkarsana.” demiş. Dedem oralı olmamış. Reis’in cümlesine Aztekli bir anlam verememiş. Reis Salyangözü, “Sana diyorum ihtiyar!” diye seslenince dedem “Senin dilin iyice uzadı.” demiş Reis’e. Aztekli içinden “Ne konuşuyor bunlar” diye geçiriyormuş.

REİS: Sen de bir şey desene be adam! Hatırlamıyor musun? Hiç mi merak etmiyorsun. Put gibi oturuyorsun orada. Hayatında bir kez olsun gerçekten bir işe yara.

BUFFALO JOE: Ne oluyor sana kardeşim? Salyangozsun diye üstüne gitmiyoruz ama bu kadarı da fazla. Derdin ne senin?

REİS: Ne zamandır konuşmadığımın farkında mısın? Cebinde oradan oraya geziyorum. İnsan elini bi cebine atar, orada mıyım diye kontrol eder. Günlerce, en azından kontrol etmeni bekledim.

BUFFALO JOE: Görüyorsun değil mi nelerle uğraştığımızı? Daha önce hiç bulunmadığımız bir yerdeyiz ve daha önce adını bile duymadığım, Washington diye bir yere gitmeye çalışıyoruz. Bunların üzerine bir de beyefendinin antropozu çıktı başımıza.

Buffalo Joe ile Reis Salyangözü tartışırken Aztekli alev toplarını hatırlamış. Milena’nın o anki suratı tekrar canlanmış gözlerinde. Biraz kalbi acımış ama asıl olaya odaklanmış. Dedemin ellerinden çıkardığı alev toplarını hatırlayınca o da merak etmiş. Gözü ateşe dalmış şekilde bunları düşünürken Buffalo Joe’nun ona bakarak konuştuğunu fark etmiş ve irkilip “Efendim?” demiş Buffalo Joe’ya. “Yok bir şey.” demiş dedem ve bir sigara daha sarmış.

AZTEKLİ: Hatırlıyorum…

REİS: Hayret! Dur bak bir işe yarayacak.

AZTEKLİ: Ellerinden alev topları çıkardığını hatırlıyorum Joe. Bunu yapabildiğini bilmiyordum. O da neyin nesiydi öyle?

REİS: Seni çok uzun zamandır tanıyorum Buffalo Joe. Ellerinden alev çıkarabildiğini o an öğrendim. Bunu nasıl yaptığını bizimle paylaşmak ister misin?

BUFFALO JOE: Hayır.

REİS: Ama biz paylaşmanı istiyoruz. Paylaşmalısın. Paylaş.

BUFFALO JOE: Bu gece olması şart mı?

AZTEKLİ: Evet Joe. Bu gece olması şart.

BUFFALO JOE: Neden?

REİS: Çünkü bu gece en uzun gece.

Sigarası biten dedem yeni bir tane sarmış. Dalgaların kıyıya getirdiği kurumuş ağaç gövdelerinden birini alıp ateşe atmış ve ateşi biraz harladıktan sonra yerine oturmuş. Önlerinden bir adam geçmiş ve biraz ötede tek başına oturmuş. Dedemler adamdan işkillenmişler. Adam ise kendi halinde, mazbut bir evsizmiş. Bir süre daha sessizlik sürmüş. Sessizliği Aztekli bozmuş: “E hadi başla artık.”

BUFFALO JOE: Bu yaşıma kadar hiç evlenmedim. Hayatımda bana evlenmeyi düşündüren tek bir kadın oldu. Onunla da yolculuğum esnasında tanıştım. Kolombiya’nın ortalarında bir yerlerdeydim. Bir kadınla tanıştım. Bir Kolombiya şamanıydı. Adı Senti’ydi. Birlikte uzun bir süre yaşadık. Kolombiya’da bir iş bulmuştum. Nakliyecilik yaparak para kazanıyordum. Bana teslim edilen malları Medellin üzerinden Panama sınırına taşıyordum. O zamanlar Panama’da açılması düşünülen bir su kanalı vardı. Söylentiler Kolombiya sınırına kadar gelmişti. Neyse… Senti’nin evinde kalıyordum. O, insanlara şifayı evinden dağıtıyordu. Ben ise at arabasının arkasında… Birlikte geçinip gidiyorduk. Bilge bir kadındı. Kehanetleri değil, öngörüleri vardı. Liderlik vasfının genlerimde olduğunu söylüyordu. “Bir gün senden çocuğum olursa…” diye başladığında kavga ediyorduk. Kendimi Kolombiya’ya ait hissetmiyordum. Zamanı geldiğinde Kolombiya’dan ayrılacağımı biliyordum. Birbirimizden çok şey öğrendik. O zamanlar su kahinlerinin içinde kötü büyücüler vardı. Bazı su kahinleri, savunmasız insanları sebepsiz yere öldürüyordu. Nakliye güzergahım ıssız Kolombiya ormanlarının içinden geçiyordu. Su kahinlerini zaman zaman Kolombiya ormanlarında gördüğünü söyleyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Bu yüzden tedirgindik. Senti, onlara karşı bir savunma yöntemi öğretti bana. Birinci elementim ateş olduğu için; etrafımda onlardan biri varsa, su kahininin negatif enerjisinden yararlanıp ellerimden alev topu çıkarabileceğimi söyledi. Negatif enerjilerin nasıl pozitife çevrildiğini başka şeylerin üzerinden göstererek bana öğretti. Ancak ellerimden alev topu çıkarmayı öğrenebilmem için bir su kahinine ihtiyacım vardı. Bir gün yüklü bir nakliye esnasında Medellin ormanlarından geçerken bir kadına rastladım. Kadının kahin olup olmadığı bilmiyordum ama yine de şansımı denemek istedim. Kadına yaklaşabildiğim kadar yaklaştım ve daha önce öğrendiğim negatif enerjiyi pozitif enerjiye çevirme yöntemimi denedim. İşe yaramıştı. Ne yapacağımı bilemiyordum. Arkası bana dönük olan kadın, yerden mantar topluyordu. Heyecan yapınca sessizliğimi bozdum. Kadın yüzünü bana döndü. Gözlerimi açtığımda kadının kulübesindeydim. Beni bayıltıp kulübesine taşımış. Ellerimdeki alev toplarını görünce o da telaş yapmış. Onu öldüreceğimi zannettiği için beni bayıltmış. Su kahinlerinin kötü namından iyi su kahinleri de payını almış. Kurunun yanında yaş da yanmış anlayacağınız. Kadın, benim kader çizgisinin dışında olduğumu söyledi. Geçmişimi de geleceğimi de görememişti. Beni serbest bıraktıktan sonra arabama dönüp işime devam ettim. Eve döndüğümde olanları Senti’ye anlattım. Bana söylediği tek şey “Devrim ateşini yakmayı başardın.” oldu. Günler geçiyordu. Bazı nakliyelerim esnasında o kadına gidiyordum ve kulübesinde satranç oynuyorduk. Sanıyorum ki o kadın da Milena’nın ta kendisi. İşler büyümüştü ama büyümek saklanmayı da zorlaştırıyordu. Bazı iş arkadaşlarım, girdikleri çatışmalar sırasında yaralanıyordu. Ben de yaralananlardan bazılarını bizim eve getiriyordum. Senti onları iyileştiriyordu. Yollarda kontrol noktaları oluşturulmaya başlanmıştı. Artık yalnız yolculuk yapamıyordum. Bir gün sınırdaki mal ikmali esnasında çatışma çıktı. Arabadan inip çatışmadan sağ kurtulmak adına bir kütüğün arkasına geçtim ve arkadaşlarıma yardım ettim. Sayımız giderek azalıyordu. Etrafımız çevrilmişti. Bir süre sonra yol arkadaşlarımın çoğu öldü. Ekipten sağ kalanlar yan yana gelemiyordu. Oklarla yaylım ateşine tutulmuştuk ve saklandığımız yerden çıkamıyorduk. Bir anda birisi kafama çuval geçirip beni etkisiz hale getirdi. Dört tarafımız sarıldığı için arkamdan sinsice gelmiş olmalıydı. Beni kaçırıp Panama’ya götürdü. Uzun bir süre Panama’da, beni kaçıranların gözetiminde kaldım. Beni köle olarak çalıştırdılar. Kim olduğumu, nereden geldiğimi unutur hale gelmiştim. Kaçış denemelerim olumsuz sonuçlandı. Ağır cezaları vardı. Güzel bir pazar sabahında, bir grup kölenin olduğu bir kasaya bindirildim ve Meksika’ya götürüldüm. Bir süre sonra beni durup dururken serbest bıraktılar. Öldüreceklerini sandığım için gitmedim. Ama sonra beni gitmeye zorladılar ve zorla özgürlüğümü elime verdiler. Senti’ye dair hiçbir umudum kalmamıştı. Elime ondan kalan tek şey alev topları olmuştu. Onun “Devrim Ateşi” diye adlandırdığı alev topları…”

Değerlendirme: 10 / 10.
Gösterilecek yorum yok.

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑