
Geçirdiği beyin sarsıntısının ardından uyanan Kaptan Black, yattığı yerden etrafını incelemiş. Gözleriyle etrafı tarayan kaptan, önce nerede olduğu anlamaya çalışmış. Bulunduğu yer, teknesinin kaptan köşküymüş. Yavaşça doğrulmuş ve ayağa kalkmış. Akvaryum, dümenin sağ tarafındaki masanın üstünde duruyormuş. “Balık avına çıkarken akvaryumu neden tekneye getirdim acaba?” diye geçirmiş içinden. Köşkün penceresinden dışarıya bakmış. Hava daha yeni aydınlanıyormuş. Bulunduğu yer kesinlikle Venezuela değilmiş. Daha önce hiç bilmediği bir yerde, hiç görmediği bitkilere bakıyormuş. Teknesi hareket etmiyormuş çünkü karaya oturmuş. Kaptan Black kafasını toparlamış ve düşünmüş. Seyir defterini aramaya başlamış. Bütün kaptan köşkünü talan etmiş ama bir türlü bulamamış. O sırada akvaryumdaki balık uyanmış. Balık da kendisini garip hissediyormuş. Sanki konuşacak gibiymiş. Ortalıkta gezinen kaptanı görünce “Hey babalık!” demiş. Nasıl konuştuğuna kendisi de inanamayan balık, yüzgeciyle ağzını kapatmış. Kaptan Black sesin geldiği yöne dönmüş ama kimin ona seslendiğini anlayamamış. Konuşmanın verdiği şokla kısa süreliğine kendinden geçen balık, aklı yerine gelince “Akvaryumun içindeyim. Ben balığım.” demiş. Bir anda konuşan bir balık başka ne diyebilirmiş ki zaten. Hafıza kaybı yaşayan kaptan, balığın konuştuğunu görünce haklı olarak delirdiğini düşünmüş. Gözlerini ovuşturmuş, kulaklarını çekiştirmiş ve balığa bir daha bakmış. Durumu anlayan balık “Ben de çok şaşkınım. Ama inan bana bu gerçek. Ne arıyorsun?” demiş.
KAPTAN BLACK: Seyir defteri. Açık renk deri kaplı defter. Onu gördün mü?
BALIK: Tekne dalgaların etkisiyle bir sağa bir sola yatarken arkandaki merdivenlerden aşağı düştü.
Kaptan Black hemen aşağı inmiş ve defteri bulmuş. Eline alıp yukarı çıkmış ve masaya oturmuş. Gaz lambasını yakmış ve defteri açıp son sayfalara çevirmiş. Okumaya başlamış.
“Bugün Malta Adası’ndan çıkışımın ve uykusuzluğumun ikinci günü. Gün yeni aydınlanıyor. Bulutlar ve rüzgar fırtınanın habercisi. Cebelitarık’tan sonra hiç boğaz görmedim. Ama sanırım yine dar bir boğaza yaklaşıyorum. Malta yerlilerinin bahsettiği boğaz burası olmalı, Dardanelya Geçidi. Yılın bu mevsiminde çok dalgalı olduğu konusunda uyarıldım. Ama doğuya doğru gidersem denizin biteceğini söylediler. Kuzeye yöneldiğimden beri adacıklar artmaya başladı. Dün gördüğüm irili ufaklı adacıkların sayısı bugün daha da arttı. Bu yüzden demir atmaya korkuyorum. Boğazı geçene kadar uykuya direnmeliyim. Bu arada, balık son günlerde tuhaf davranmaya başladı. 2-3 gündür suyun üstünde kalan yemleri yemiyor, sadece dibe çökenleri yiyor. Akvaryumu da temizlesem iyi olacak.”
Kaptanın Seyir Defteri’nin son sayfasında bunlar yazıyormuş. Geçici hafıza kaybı yaşayan kaptanın gözünün önüne tekne fırtınada savrulurken eşyaların yerinden oynamaya başladığı gelmiş. Yavaş yavaş hatırlıyormuş. Gerideki sayfalara bakarak hafızasını tazelemiş. Malta günlerini ve Cebelitarık Boğazı’nı okumuş. Her şey teker teker aklına gelmeye başlamış. Neden orada olduğu, yola nasıl çıktığı, bütün detaylar defterde yazıyormuş. Fırtına sonrası kara bulutların birliğini kaybetmesiyle güneş iyice kendini göstermeye başlamış. Yeni bir gün doğuyormuş. Tam bu sırada teknenin burnuna bir adam çıkmış. Kaptan Black, kınındaki kılıcına sarılmış. Yeşil asker beresi takan adam, Comandante’ymiş.