
Dedemler, Lider Malahida ve askerleri, ormandaki sessiz ilerleyişlerine ara vermişler. Güvenli bir yerde durup çadır kurmuşlar. Geceyi orada geçirmeye karar vermişler. Gün batımına yakın dedem heybeden dürbünü çıkarıp doğuya doğru bakmış. Kralın, elinde Emevi’nin kellesiyle büyük bir kalabalığın önünde konuşma yaptığını görmüş. O sırada Malahida, dedemin yanına gelmiş ve “Misafirimiz var.” demiş. Dedem dürbünü heybeye koyup Malahida ile birlikte çadıra gitmiş. Direniş askerleri, etrafı kollarken yakaladıkları adamı liderlerinin huzuruna getirmişler. Adam, adının Jean Baptiste olduğunu söylemiş. Eski bir Milli İstihbarat personeliymiş. Teşkilatın ajan yakalayamadığı dönemlerde gözden çıkarılan kurbanlardanmış. Çalışma arkadaşlarından birinin bir anda ortadan kaybolmasıyla Jean Baptiste’in burnuna kötü kokular gelmeye başlamış. Koku duyusu gelişmiş olan genç adam, önlemini önceden almış ve ellerinden kaçmayı başarmış. İzini kaybettirmek için oradan oraya savrulurken Kaptan Black’in yardımıyla kendini Küba’da bulmuş.
Lider Malahida, Buffalo Joe, Aztekli ve Reis Salyangözü, genç adamın hikayesini dinledikten sonra aralarında ufak bir toplantı yapmışlar. Kralı yakalamak için genç adamın onlara yardım edebileceği kanısına varmışlar. Malahida’nın emriyle genç adamın ellerindeki bağ çözülmüş. Jean Baptiste, mosmor olan bileklerini ovuştururken teşekkür etmiş. Kahvesini yudumlayan dedem “Bize yardım edeceksin genç adam. Uzun bir süredir kralın peşindeyiz ve hiçbir güvenlik açığı bulamadık. Bize kralın nasıl güvende tutulduğunu anlatacaksın. Hiçbir sistem yenilmez değildir.” demiş.
J. BAPTİSTE: Kralın güvenlik sistemi belirli bir düzene tabi değil. Sürekli değişen bir düzen var. Güvenliği aşarak krala ulaşmak imkansız. Rastgele değişen düzenin herhangi bir açığı yok. Biz güvenliği aşamayız. Ama belki kral kendi güvenliğini aşıp bize gelebilir.
MALAHİDA: Ne demek istiyorsun? Kralı yalnız başına nasıl ayağımıza getirebiliriz ki?
J.BAPTİSTE: Bir keresinde Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı bizim birimimize gelmişti. Müdürüm ile ayaküstü bir toplantı yapmışlardı. Kapı bazen tam kapanmıyordu ve bunu bilen çok fazla kişi yoktu. Hafif aralık kalan kapıdan, toplantıya kulak misafiri oldum. Mesai sonuydu ve ofiste sadece ben vardım. Yarım kalan işlerimi bitirmek için ofisten çıkmamıştım. Duyduğum şeyler ilgimi çektiği için işimi ağırdan aldım. Onlar toplantılarını bitirmeden de ofisten çıkıp eve gittim. Odadan çıkarken kapının açık olduğunu fark etmiş olacaklar ki, ertesi gün eve dönerken bana suikast düzenlendi. O toplantıda kralın nadiren de olsa, bazı geceler uyurgezer olduğunu duymuştum. Teşkilat Başkanı, kralı birkaç kez gecenin bir yarısı mezarlıkta çiçek koklarken bulmuş. Kokunun taklit edildiği söylentileri de teşkilat içerisinde konuşuluyormuş. Koku duyum küçüklüğümden beri gelişmiştir. Kralı uyurken yatağından kaldırıp kendine çeken kokuyu bulursam ben de onu taklit edebilirim. Ancak kokuyu muhafaza edeceğim bir şişe lazım.
Emevi’nin kellesini gördüğü için hüzünlenen dedemin kafasında şimşek çakmış. Vedalaşırken Emevi’nin cebine koyduğu şişeyi çıkarıp masanın üstüne koymuş ve “İşte sana şişe delikanlı.” demiş. Jean Baptiste masaya yanaşıp şişeyi almış ve işini görür mü diye incelemiş. Kapağını açınca elindeki şişenin zaten bir parfüm şişesi olduğunu anlamış. Üstelik şişede daha önce bir parfüm varmış çünkü Jean Baptiste kapağı açtığında kokuyu almış. Parfümün içeriğiyle ilgili ilk tahmini Reis Salyangözü yapmış. Nergis kokusunu ayırt eden Reis, diğer kokuyu da tanıdığını ancak hangi bitki olduğunu çıkaramadığını söylemiş. Şişeyi koklayan Jean Baptiste Reis Salyangözü’nü onaylamış ve eklemiş: “Diğer bitki de zambak. Ancak üçüncü bir bileşen var. Hem çok tanıdık hem de çok yabancı.”
Masadaki herkes, bütün bunların tesadüf olmadığı ve şişeye kokusu sinen parfümün kralı ayaklarına getirecek olan koku olduğu konusunda hemfikirmiş. Buna o kadar inanmışlar ki, yanılma ihtimalini göz önünde bile bulundurmamışlar. Bu yüzden Malahida, askerlerine nergis ve zambak bulmalarını söylemiş. Askerler nergis ve zambak toplayıp gelmişler. Jean Baptiste hemen işe koyulmuş. Bu sırada askerler dahil herkes çadırdaymış ve şişeyi koklayıp üçüncü bileşeni bulmaya çalışıyorlarmış. Aslan sidiği, karınca osuruğu, patlıcan kızartması, hacı misi gibi birbiriyle alakasız saçma sapan tahminler yapılırken; dedem yumruğunu masaya vurmuş ve “Buldum!” demiş.