
Güneş iyice yükselmiş. Dedem endişelenmeye başlamış. Aztekli ile aralarında konuşurlarken Reis onları duymuş. Reis’in ayıldığı yer, dedemlerin beklediği yerin 3-5 metre ilerisindeymiş. Dedeme “Geliyorum Joe, çalılığın diğer tarafındayım.” demiş. Umutlarını yitirmek üzere olan dedem ile Aztekli, Reis’in sesini duyunca rahatlamışlar. Dedem, Reis’i alıp kafasının üzerine koymuş ve atı bıraktıkları yere geri dönmüşler. Reis, dedemlere Kuzey’in Kralı’nı bizzat gördüğünü söylemiş ve kralın planlarından bahsetmiş. O coğrafyadan uzakta yaşadığı için kralı tanımayan Aztekli, kralın kim olduğunu merak etmiş.
Kuzey’in Kralı, geçimini balıkçılıkla sağlayan bir Portekizliymiş. Her av mevsiminde babasıyla denize açılırlarmış. Annesi, kral 4 yaşındayken Hollanda Prensi tarafından kaçırılmış. Hollanda Prensi, koruması olan Emevi bir ajanın kendisine gelen mektubu açarken dikkatsiz davranması sonucu hayatını kaybettiği sanılarak toprağa verilmiş. Kadın defnedilirken Hollanda Prensi mezarlık etrafında dolaşıp mantar arıyormuş. Cenazeyi görünce danışmanları ve korumalarıyla birlikte topluluğa yakınlaşmış. Dönemin salgınından korunmak için maskelerini takıp cenaze törenine katılmışlar. O dönemlerde maske ağıza değil göze takılıyormuş. Emevi ajan da oradaymış. Çünkü prensin korumalarından biriymiş. Annesini toprağa verdikten sonra 4 yaşındaki kral, ağlaya ağlaya evin yolunu tutmuş. Hollanda Prensi, kalabalık dağıldıktan sonra korumalarına uzaklaşmalarını söylemiş ve danışmanlarıyla mezarın başında muhabbete başlamış. Boşluğu fırsat bilen Emevi ajan ” Ben şuraya bir yere işemeye gidiyorum.” demiş. Ajan gözden kaybolduktan sonra toprak hareketlenmiş. Prens irkilmiş. Danışmanları hançerlerine sarılmış. Kralın öldü dedikleri annesi, toprağı eşeleyip mezarından çıkmış. Hollanda Prensi gördüğü anda kadına aşık olmuş. Danışmanlar hançerlerini çıkarıp kadına doğrultmuşlar ama prens onları durdurmuş ve korumalarını çağırıp kadına yardım etmelerini söylemiş. Emevi Ajan hala ortalıkta yokmuş. Topraktan çıkan kadın yuvasına dönmek istemiş. Hollanda Prensi “Bize böyle mi teşekkür ediyorsun.” diyip sinirlenmiş ve kadını alıkoyup Hollanda’ya götürmüş.
İşte, Kuzey’in Kralı’nın annesi Hollanda Prensi tarafından böyle kaçırılmış. 4 yaşından beri annesiz büyüyen kral, her şeyi babasıyla yapmış ama içten içe babasından nefret etmiş. Çünkü annesinin mektup açacağı tarafından yaralanıp diri diri toprağa gömüldüğü gün, babası üşendiği için annesini domates almaya göndermiş. Balıkçı olan babası yıllar sonra acıklı hikayesini kullanıp prim yaparak siyasete atılmış. Kısa sürede ciddi bir yükseliş göstermiş ve Avrupa’da Napoleon fırtınası eserken Portekiz Kralı olmuş. Gençlik yıllarını yoksulluklar ve sıkıntılarla geçiren Kuzey’in Kralı, babası Portekiz Kralı olduktan sonra da babasını sevememiş. Napoleon’un Portekiz’i sıkıştırmasını bahane gösterip gemiye atlamış ve bugünün Brezilya topraklarına kaçmış. Yolculuğa çıkarken cebinde bir tek çakmağı varmış. Babası gibi başarılı bir siyasetçi olan kral, kısa sürede halk üzerinde bir hakimiyet kurmuş ve sınırlarını genişletmeye başlamış. Bu olaylar kısa sürede Portekiz’e ulaşmış ve Kuzey’in Kralı bir gün babasından bir mektup almış. Sığınma talebinde bulunan babasına, kulağını kesip bir zarfa koyarak cevap vermiş. ve “Seni artık duymuyorum!” diye bağırmış. Portekiz Kralı olan babasına da rest çeken Kuzey’in Kralı, dikkatini tamamen Güney Amerika topraklarına vermiş. Gücü ve hakimiyeti arttıkça deliliği de artmaya başlamış. Küçük yaşta yaşadığı travmalar, zamanla başka şekilde tezahür etmiş Kral’ın hayatına. Tabii bu hikaye, halk arasında anlatılan bir hikayeymiş. Anlaşılan kral biraz medyatikmiş.
Buffalo Joe, Aztekli’ye kralın geçmişini anlattıktan sonra Reis ile aralarında bir süre konuşmuşlar. Kral ve kafilesini gizlice takip etmeleri gerektiği kanısına varmışlar. Aztekli, itiraz hakkı olmadığını anlamış. O sırada aklına bir önceki gün köylüler tarafından takip edildikleri gelmiş. Telaşla heybeden dürbünü alıp güneye doğru bakmış. Gelen giden olmadığını görünce rahatlamış. Aztekli’nin aldatmaca olarak çizdiği ufak daireyi takip eden 3 atlı, bulundukları yere geri döndüklerinde arkadaşlarının ve yılanın ölü bedenini görmüşler. Cesedi alıp köye geri dönmüşler.
Dedem ile Aztekli, toparlanıp atın üstüne çıkmışlar. Dedem, Reis Salyangözü’nü cebine koymuş ve at üstünde köye giriş yapmışlar. Kralın hala köyde olmasından ötürü güvenlik önlemleri sıkıymış. Girişte 3 tane nöbetçi dedemleri karşılamış. Nöbetçiler Kuzey’in Kralı’nın annesini kaçıran Hollandalıların maskesinden takıyorlarmış. Dedem selam verip lafa girmiş: “Güneydeki sınır köyünden geliyorum. Belediye Başkanı’na darbe yapıldı ve başkan köy meydanında asıldı. Ancak belediye başkanı bir salyangoz olduğu için darağacında ölmediği düşünülüyor. Arkadaşlarıyla birlikte buraya kaçtığını düşünüyoruz. Onları aramaya geldik.”
Nöbetçiler anlatılan hikayeyi gerçekçi bulmuşlar ve bir refakatçi eşliğinde köye girmelerine izin vermişler. Yedek nöbetçi ayağa kalkıp atına binmiş ve dedemlerin yanında köyün sokaklarında at sürmeye başlamış. Yavaş yavaş köyün merkezine doğru ilerliyorlarmış ki; dedemlerin atının ayağı yağmurdan ötürü gözükmeyen su dolu bir çukura girmiş. O sarsılmayla Reis Salyangözü dedemin cebinden düşmüş. Dedem hemen aşağı atlayıp nöbetçi görmeden Reis’i almaya çalışmış ama nöbetçi çoktan yerdeki salyangozu görmüş. Dedemlerin köye girerken anlattığı hikayeyi dinleyen nöbetçi, yalan söylediklerini anlamış. Görmezlikten gelip dedeme “Ne düşürdün ihtiyar?” diye sormuş. Dedem “Böbrek taşımı.” diye cevaplamış ve onları nereye götürdüğünü sormuş. Nöbetçi “Muhtarlık binasına.” demiş. Bir süre sonra bir eve girmişler. Reis, çaktırmadan antenlerini dedemin cebinden çıkarmış. Daha önce muhtarlık binasına girdiği için oranın muhtarlık binası olmadığını hemen anlamış. Kısık sesle dedemi uyarmış. Dedem “Burası muhtarlık binası mı?” diye sormuş nöbetçiye. Nöbetçi de “Evet. Muhtar Bey birazdan burada olur.” demiş. Kahve ikram etmek için arkasını dönmüş. Dedem o sırada belinden bumerangını çekmiş ve nöbetçiye doğru fırlatmış. Tehlikeyi arkası dönükken hisseden nöbetçi, Kuzey’in Kralı’nın annesinin cenaze töreninde taktığı maskeyi hızlıca yüzünden çıkarmış ve bumerangı maskesiyle engellemiş. Nöbetçi aslında Emevi ajanmış. Bu sefer de Güney Amerika’da bir köyde sınır nöbetçisi olarak ajanlık yapıyormuş. Yere düşen bumerangı alıp dedeme uzatmış ve “Neden buradasınız?” diye sormuş. Dedem cebinden Reis Salyangözü’nü çıkarmış. Reis’e darbe yapıldığını, öldürülmeye çalışıldığını ve o yüzden buraya kaçtıklarını söylemiş; onun kim olduğunu, neden maske taktığını sormuş.
Emevi Ajan; aslında bir Haşhaşi ajanı olduğunu, Kuzey’in Kralı’nın faaliyetlerini takip edip Alamut’a raporladığını söylemiş. Tabii Haşhaşiler, Alamut falan dedemlere yabancı şeyler olduğu için Emevi, mecburen detaylara değinmek zorunda kalmış. Detaylara girince Anadolu’nun da lafı geçmiş. Dedemler de Anadolu’yu duyunca muhabbet iyice koyulaşmış. Muhabbet koyulaşınca Emevi “Bu böyle kuru kuru olmaz.” demiş ve yerde duran ayı postunu kaldırmış. Evin zemininden yeraltına açılan bir kapağı kaldırıp aşağı inmiş. Bir süre sonra elinde bir galon aslan sütüyle yukarı çıkmış. Hemen kadehleri doldurmuş, yanına biraz kavunla peynir kesmiş. Üç adam ve bir salyangoz hafif hafif yanan şömine ateşi eşliğinde bütün gece rakı içip muhabbet etmişler. Emevi, dedemin güvenini kazanınca dedem de aslında kralın peşinde oldukları gerçeğini anlatmış. Reis Salyangözü sarhoş olmuş ve bir tırtılla girdiği ilişkiden bahsedince tatları kaçmış.
Emevi, havayı dağıtmak için cebinden bir çakmak çıkarmış. “Bu çakmak kralın çakmağıdır. Portekiz’den buraya gelirken cebinde sadece bu çakmak vardı. Şimdi kıtanın büyük bir kısmı onun hakimiyetinde. Çakmağın kralla güçlü bir bağı var. Çakmağı yaktığınızda, kral neredeyse alevi de o yönü gösteriyor. Alın bu çakmağı, sizde kalsın. Kral bu gece, biz burada içip muhabbet ederken köyden ayrıldı. Onu bulmak için çakmağa ihtiyacınız olacak.” demiş.
Dedem, Emevi’ye sinirlenmiş. “Madem kralın ayrılacağını biliyordun, neden bu gece bizi burada tuttun?” diye sormuş. Emevi gülerek: “Bu gece emekli oldum. S*kmişim çakmağını da kralını da. Yıllardır oradan oraya sürükleniyorum. Okyanus aştım buralara kadar geldim. Ha oldu ha olacak derken bir ömür geçiyor. Son raporumun ekinde istifa dilekçem de var. İzimi kaybettirip hayatımı yaşayacağım.” demiş. Uzattığı çakmağı yerde oturan dedemin kucağına atmış ve uykuya dalmadan önce eklemiş: “İyi ki varsınız dostlar!”