
Buffalo Joe ile Reis Salyangözü tabletin yanına vardıklarında Finduk şehre girmek üzereymiş. Dedem eline tableti alıp ay ışığına tutmuş ve okumaya başlamış. Aztekli, tablete başından geçenleri yazmış. Kral Pedro’nun, halka hasta olarak ilan edildiğinden falan bahsetmiş. En alta da içeri nasıl gireceklerini anlatan küçük bir metin yazıp boğa resmi çizmiş. Dedem elini suratına götürüp çenesini kaşımaya başlamış. Reis Salyangözü merak içinde dedemi bekliyormuş. Dedem hararetli hararetli düşünürken bir şeyler mırıldanıyormuş. Reis de dedemin belli belirsiz söylediği sözcüklerden bir şeyler anlamaya çalışıyormuş. Bir yandan da ormanın içinde ilerliyorlarmış. Dedem “Her şey tamam da, bronz nereden bulacağız am*k” demiş. Reis Salyangözü, olayı anlamaya çalışırken dedem “O zaman tahtadan yaparız.” demiş. Reis “Kartalların ruhu adına söyle artık!” diye bağırmış. Buffalo Joe, tablette yazanları bir bir Reis’e anlatmış. Reis planı riskli bulmuş ama kararı dedeme bırakmış.
Sabahın ilk ışıklarında yine nezarethanenin kapısı açılmış. İçeri giren Finduk kahvaltıları dağıtıp Aztekli’nin koğuşuna gitmiş. Kahvaltıda yarasa çorbası varmış. Dmitriç yine “Yemeyin!” diye bağırmış. O gün bütün mahkumların Ivan Dmitriç’i dinleyeceği tutmuş ve dünya büyük bir felaketin eşiğinden dönmüş. Finduk, bu sessiz protestoya pek aldırış etmemiş ve Aztekli’ye “Söylediklerini dün gece harfiyen uyguladım. Henüz hiçbir etkisini göremedim. Düşüncelerimde hala bir değişiklik olmadı.” demiş. Aztekli de ayinin hemen sirayet etmeyeceğini, yavaş yavaş üzerindeki büyünün etkisinin kalkacağını söylemiş. Aztekli ile Finduk muhabbet ederken Dmitriç “Dı-dı-dı-Değişim…Çu-çu-çok büyük değişim…” diye söyleniyormuş. Herkes kahvaltısını bitirdikten sonra Finduk kirlileri tepsiye koyup nezarethaneden ayrılmış.
Bu sırada güne erken başlayan Buffalo Joe belinden çıkardığı el testeresiyle ormandaki ağaçların kuruyan dallarını, kurumuş ağaçları kesiyormuş. Akşama kadar sürekli malzeme toplamış. Akşam olunca da dinlenip meyve yiyip uyumuş. Nezarethanede ise akşam yemeği servisini bu sefer Finduk yapmamış. Yemekleri bırakan asker dışarı çıkıp yarım saat sonra dönmüş ve kirlileri toplayıp gitmiş. Aztekli o gece sürekli kısık sesle “Tanrılar bize bir boğa hediye edecek.” diye sayıklamış. Birkaç gün böyle geçmiş. Dedem sürekli kuru ağaç kesiyor, Aztekli ise her gece “Tanrılar bize bir boğa hediye edecek.” diye sayıklıyormuş. Arada yemekleri Finduk getiriyormuş. O zamanlar da Finduk ile muhabbet ediyormuş. Dedem malzeme tedarik sürecini başarıyla tamamladıktan sonra işe koyulmuş. O gün akşam yemeğini yine Finduk getirmiş. Yemekte kızarmış İguana derisine sarılı Lapin balığı varmış. Aztekli elindeki dürüme bakıp “Ben bunu Anadolu’da çiğ köftecilere satarım.” diye mırıldanmış. Dmitriç “Yemeyin! Zehirli bunlar!” diye bağırdıktan sonra “Tanrılar bize bir boğa hediye edecek.” demeye başlamış. Durmadan bu cümleyi tekrar ediyormuş. Her tekrarında sesi biraz daha yükseliyormuş. Herkes durmuş, deliyi izliyormuş. Dmitriç’in sesi artık bağırma seviyesindeymiş. Koğuşun ortasında diz çöküp ağlamaya, ellerini dua eder gibi yukarı açmaya başlamış. “Tanrılar bize bir boğa hediye edecek!”…
Finduk, krize giren Dmitriç’in koğuşunun kapısını açıp onu sakinleştirmeye çalışmış. Dmitriç susmuyormuş. Sesi o kadar yükselmiş ki, binanın yanından geçen insanlar bile Dmitriç’in sesini duymaya başlamış. O sırada binada olan kralın danışmanlarından biri, sesi duyup aşağı inmiş. Nezarethanenin kapısını sertçe açmış ve içeri dalmış. Karşılaştığı manzara karşısında ne yapacağını bilememiş. Yukarıdaki askerlere seslenmiş. Üç asker daha nezarethaneye gelip Dmitriç’in koğuşuna girmişler. Dört kişi, Dmitriç’i iki elinden ve iki ayağından tuttuğu halde Dmitriç susmuyormuş. Aztekli kralın danışmanına seslenmiş. Danışman Aztekli’nin koğuşunun önüne gidince Aztekli de ona yaklaşmış ve “Lavanta yağı!” diye bağırmış sesini duyurabilmek için. Danışman “Anlamadım!” demiş. Aztekli, “Sakinleşmesi için lavanta yağı bulup koklatmanız lazım!” demiş. Danışman hemen çıkış kapısına gidip yukarıya “Lavanta yağı getirin! Çabuk!” diye seslenmiş. Birkaç dakika sonra bir asker koşarak elinde lavanta yağıyla nezarethane kapısından içeri girmiş. Danışman, lavanta yağını askerin elinden alıp Dmitriç’in kapısı açık koğuşuna dalmış ve elleri kolları askerler tarafından tutulmuş olan Dmitriç’in burnuna lavanta yağını dayamış. Dmitriç kokuyu soludukça sakinleşmeye başlamış ve bir müddet sonra titremesi durmuş, sesi alçalmış ve vücudu yavaşça gevşemiş. Askerler Dmitriç’i yatağına yatırmışlar. İşi biten askerler nezarethaneyi terk etmiş. Kralın danışmanı da Finduk’a bir şeyler tembihledikten sonra oradan ayrılmış. Yemekleri yarıda kalan mahkumlar yemeğe devam etmişler. Aztekli, Finduk’a “Büyü bozulmaya başladı. Yakında rahatına kavuşacaksın.” demiş.
Ertesi gün akşama doğru Buffalo Joe tahtadan yaptığı boğayı tamamlamış. Reis Salyangözü ile birlikte boğaya bakıp iç çekmişler. Reis, “Umarım mezarımız bu boğa olmaz.” demiş. Boğayı ittirerek askerlerin devriye attığı güzergaha taşımışlar. Dedem ile Reis, boğanın içine girip yalnızca içeriden açılıp kapanan kapısını çekmiş ve beklemeye başlamışlar. Bir süre sonra ikili ekipler halinde dolaşan devriyelerden biri gelmiş. Boğanın yanında “Bu nedir yahu?” diye konuşuyorlarmış. Aralarında konuşup anlaşmışlar. Biri boğanın başında bekleyecek, diğeri de koşarak şehre gidip durumu üstlerine rapor edecekmiş. Yazı tura atmışlar ve para yere düştükten sonra askerlerden biri koşarak oradan ayrılmış. Tek başına, ormanın ortasında bekleyen asker biraz tedirginmiş. Bu yüzden kılıcını kınından çıkarıp öyle beklemeye başlamış. Kılıcın kınından çıkma sesini duyan Buffalo Joe ile Reis Salyangözü, boğanın içinde ecel terleri dökmüşler. Bir süre sonra şehre giden asker, başında kralın danışmanının olduğu üst rütbelerden oluşan bir ekiple geri dönmüş. Gelen danışman, Dmitriç’in delirme sahnesine şahit olan danışmanmış. Bu yüzden hemen şehre dönmüş ve durumu baş danışmana aktarmış. Baş danışman, heyeti toplayıp ufak bir toplantı yapmış ve Kral Pedro’nun kayboluşunun ardından bir anda ortaya çıkan boğanın Tanrıların hediyesi olduğuna karar vermişler. Tahta boğa askerler tarafından şehrin surlarının içine alınmış. Heyet boğayı incelemiş ve boğanın gerçekten de Tanrıların hediyesi olduğu, bu yüzden de şehrin meydanına konulması gerektiği fikrinde hemfikir olmuş. Askerler boğayı şehrin meydanına götürmüş. Baş danışman, boğanın başında üçer saatlik aralıklarla ikişer askerin nöbet tutmasını istemiş. Buffalo Joe ile Reis Salyangözü artık içeridelermiş.